12. MÜŞRİKLERE MAL VE BAŞKA ŞEYLER KARŞILIĞıNDA
BARIŞ ANLAŞMASI YAPMAK VE SÖZLEŞMEYE UYMAMANıN GÜNAHI
وقوله:
{وإن جنحوا
للسلم فاجنح
لها} الآية
/الأنفال: 61/.
"Eğer onlar barış'a yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah'a güven.
Çünkü Allah semi' dir (herşeyi
hakkıyla işitir) ve alimdir (eksiksiz olarak
bilir)." [Enfal, 61]
حدثنا
مسدد: حدثنا
بشر هو ابن
المفضل: حدثنا
يحيى، عن بشير
ابن يسار، عن
سهل بن أبي
حثمة قال:
انطلق
عبد الله بن
سهل ومحيصة بن
مسعود بن زيد
إلى خيبر، وهي
يومئذ صلح،
فتفرقا، فأتى
محيصة إلى عبد
الله بن سهل
وهو يتشحط في
دمه
قتيلا، فدفنه
ثم قدم
المدينة،
فانطلق عبد
الرحمن بن سهل
ومحيصة
وحويصة ابنا
مسعود إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم، فذهب
عبد الرحمن يتكلم،
فقال: (كبر كبر).
وهو أحدث
القوم، فسكت فتكلما،
فقال: (تحلفون
وتستحقون
قاتلكم، أو
صاحبكم).
قالوا: وكيف نحلف
ولم نشهد ولم
نر؟ قال:
(فتبرئكم يهود
بخمسين).
فقالوا: كيف
نأخذ أيمان
قوم كفار،
فعقله النبي
صلى الله عليه
وسلم من عنده.
[-3173-] Sehl İbn
Ebi Hasme'nin şöyle dediği
nakledilmiştir: "Abdullah İbn Sehl ile Muhayyısa İbn Mes'ud İbn
Zeyd Hayber'e gittiler.
Onların Hayber'e gittikleri gün düşman tarafı ile
barış anlaşması yapılan bir gündü. Hayber'e varınca
bunlar birbirlerinden ayrıldılar. Bir süre sonra Muhayyısa,
Abdullah İbn Sehl'in yanına
vardı. Abdullah, kanlar içinde can çekişiyordu. Muhayyısa
ölen Abdullah'ı defnetti ve Medine'ye döndü. Dönünce Abdurrahman
İbn Sehl ve Mes'ud'un oğulları Muhayyısa ile Huveyyısa Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
yanına geldiler. Abdurrahman huzurda konuşmaya
başlayınca Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem: "Bırak önce büyükler konuşsun,
müsaade et önce büyükler konuşsun!" buyurdu. Zira Abdurrahman
gelenler içinde yaşça en küçük olanı idi. O da bunun üzerine sustu ve diğerleri
Abdullah'ın öldürülmesi ile ilgili konuşmalar yaptılar. ResuluIlah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Onu falan kişi öldürmüştür diye yemin eder misiniz? Eğer bu şekilde yemin
ederseniz o kişi üzerindeki hakkınız sabit olur" buyurdu. Onlar: "Nasıl
yemin edebiliriz ki!? Biz ne olaya şahit olduk ne de
öldüreni gördük!" dediler. Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem: "Bu durumda Yahudilerden elli
kişi cinayeti işlemediklerine yemin ederse size karşı sorumluluktan
kurtulurlar." Onlar: "Biz kafirlerin yeminlerini nasıl kabul
edebiliriz ki!?" dediler. Bunun üzerine Resul-i
Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem
maktulün diyetini kendisi ödedi."
AÇIKLAMA: Müşriklerle başka şeyler karşılığında anlaşma
yapılması için örnek olarak esirleri verebiliriz.
Yukarıda zikredilen ayet müşriklerle barış anlaşması
yapılabileceğini göstermektedir. İmam Buhari bu
ayette geçen "meylederlerse" anlamındaki i .:ı
ifadesini "isterlerse" şeklinde tefsir etmiştir. Ebu
Ubeyde: "Silm ve selm kelimelerinin ikisi de barış (sulh) anlamına
gelir" demiştir. Buna karşılık Ebu Ömer: "Selm barış anlaşması, silm ise
Müslüman olmak anlamına gelir" der.
Bu ayette geçen şart ifadesi barış anlaşması yapmak için
yapılacak anlaşmanın İslam'ın ve Müslümanların yararına olması gerektiğini gösterir.
Bu bakımdan Müslümanlar zaten güçlü iseler ve anlaşmanın Müslümanlara
sağlayacağı herhangi bir yarar yoksa barış yapmaya gerek yoktur.
Velid İbn Müslim şöyle demiştir: "Evzai'ye: "Müslümanların devlet başkanı (imam) düşman
ülkelere mal ödemek karşılığında anlaşma yapabilir mi?" diye sordum. Bana
şöyle cevap verdi: "Müslümanların zaten savaşıyor olması gibi zorunlu
durumlar dışında böyle bir anlaşma yapmak doğru değildir. Ancak Hudeybiye anlaşmasında olduğu gibi düşman tarafa herhangi
bir ödeme yapmamak üzere anlaşma yapmak mümkündür."
İmam Şafii'nin konu hakkındaki görüşleri şöyledir:
"Müslümanlar, müşriklerle savaşamayacak kadar zayıf durumdaysa onlara
herhangi bir ödeme yapmamak kaydıyla göstermelik de olsa iyi ilişkiler içinde
olabilir. Çünkü Müslümanların öldürülmesi şehit olmaları demektir. Ayrıca
İslam, müşriklere Müslümanlardan el çekmeleri karşılığında mal verilemeyecek
kadar yücedir.
Bununla birlikte
düşmanlar Müslümanları tamamen yok edecek kadar üstün ise böyle bir yola
başvurulabilir. Çünkü bu durum bir zorunluluk gereğidir. Esir edilen bir Müslümanın sadece fidye karşılığında serbest bırakılması
durumu da zorunluluk dolayısıyla caiz görülmüştür.
Hadis hakkında ayrıntılı açıklama için bkz. Kitabü'd-diyat, Bab, 22.
13. AHDE BAĞLI KALMANIN ÖNEMİ / FAZİLETİ
حدثنا
يحيى بن بكير:
حدثنا الليث،
عن يونس، عن
ابن شهاب، عن
عبيد الله بن
عبد الله بن
عتبة أخبره:
أن عبد الله
بن عباس
أخبره: أن أبا
سفيان بن حرب
أخبره:
أن
هرقل أرسل
إليه في ركب
من قريش،
كانوا تجارا
بالشأم، في
المدة التي
ماد فيها رسول
الله صلى الله
عليه وسلم أبا
سفيان في كفار
قريش.
[-3174-] Abdullah İbn Abbas, Ebu Süfyan'ın kendisine anlattığı
kıssayı şöyle nakletmiştir: "
Mekkeli Müşriklerin Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile
barış anlaşması yaptıkları dönemde Ebu Süfyan, Kureyş'li bazı ticaret
erbabıyla birlikte Şam'da bulunuyordu. Herakleios bir
elçi göndererek Ebu Süfyan
ve arkadaşlarını yanına çağırttı."
AÇIKLAMA: İmam Buhari burada Ebu Süfyan ile Herakleios arasında geçen olay hakkındaki rivayetin bir
kısmını nakletmiştir. İbn Battal konu ile ilgili
olarak şöyle der: "İmam Buhari sözde dmmamanın, verilen söze ihanet etmenin bütün toplumlarda
çirkin görüldüğüne işaret etmek istemiştir. Buna göre verilen söze bağlı kalmak
sadece Nebilere has bir özellik değildir."